NİSA 54 / 55 |
أَمْ يَحْسُدُونَ
النَّاسَ
عَلَى مَا
آتَاهُمُ اللّهُ
مِن
فَضْلِهِ
فَقَدْ
آتَيْنَا آلَ
إِبْرَاهِيمَ
الْكِتَابَ
وَالْحِكْمَةَ
وَآتَيْنَاهُم
مُّلْكاً
عَظِيماً {54} فَمِنْهُم
مَّنْ آمَنَ
بِهِ
وَمِنْهُم
مَّن صَدَّ
عَنْهُ
وَكَفَى
بِجَهَنَّمَ
سَعِيراً {55} |
54.
Yoksa onlar, insanları Allah kendilerine lütfundan verdi diyemi kıskanıyorlar?
Doğrusu Biz İbrahim soyuna da Kitabı ve hikmeti verdik. (Ayrıca) Onlara çok
büyük bir mülk de bağışladık.
55. Onlardan
bir kısmı ona iman etti. Bir kısmı da ondan yüz çevirdi. Çılgın alevli ateş
olarak (onlara) cehennem yeter.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:
1- Kıskançlık:
2- Allah'ın Bağışını Kıskanma Hatası:
3- Peygamberlerin Çok Evliliğine Dair:
4- Peygambere İman Edenler ve Ondan Yüz
Çevirenler:
1- Kıskançlık:
Yüce Allah'ın:
"Yoksa onlar" yani yahudiler, "insanları" yani özel olarak
Peygamber (s.a.v.)'ı. Bu açıklama İbn Abbas, Mücahid ve başkalarından nakledilmiştir,
Yahudiler, Peygamber (s.a.v.)'ı peygamberliği dolayısıyla, ashabını da ona iman
ettikleri için kıskanmışlardı. Katade der ki: "İnsanlar"dan kasıt
araplardır. Yahudiler, onlardan peygamber geldi diye arapları kıskanmışlardır.
ed-Dahhak der ki: Yahudiler, peygamberlik aralarındadır diye Kureyşlileri
kıskanmışlardı.
Kıskançlık (hased),
yerilmiş bir şeydir. Kıskanan bir kimse her zaman kederlidir. Kıskançlık,
ateşin odunu yiyip bitirmesi gibi hasenatı yer bitirir. Bu manada hadisi Enes,
Peygamber (s.a.v.)'den rivayet etmiştir. el-Hasen der ki: Ben hased edenden
daha çok mazluma benzeyen zalim bir kimse görmüş değilim, Her zaman nefesini
tüketir, keder yakasını bırakmaz, gözyaşı da bitip tükenmez,
Abdullah b, Mes'ud der
ki: Allah'ın nimetlerine düşmanlık etmeyiniz. Ona: Allah'ın nimetlerine kim
düşmanlık eder ki? diye sorulunca şöyle dedi: İnsanları Allah kendilerine
lütfundan verdi diye kıskanan kimseler.
Allah, indirmiş olduğu
kitaplardan birisinde şöyle buyurmuştur: Kıskanç kimse, nimetimin düşmanıdır
Benim hükmüme gazap eden bir kimsedir. Ve Benim kısmetime razı değildir. Mansur
el-Fakih şöyle demektedir: "Beni kıskanıp duran kimseye de ki: Sen kime
karşı saygısızlık ettiğini biliyor musun?
Verdiği hükmü
dolayısıyla Allah'a karşı saygısızlık ediyorsun Çünkü sen, O'nun bana
bağışladığına razı değilsin,"
Denilir ki, kıskançlık
semada da kendisiyle Allah'a ilk isyan olunan günahtır, yeryüzünde de
kendisiyle ilk isyan olunan günahtır. Semada, İblıs'in Hz. Ademi kıskançlığı
ile asi olunmuştur. Yeryüzünde de Kabil'in Habil'i kıskanmasıyla Allah'a isyan
edilmiştir. Ebu'l-Atahiye insanlar hakkında şöyle der:
"Rabbim, gerçek şu
ki, insanlar bana karşı insaflı davranmadı Nasıl davranmış olabilirler ki,
onlara insaflı davranırsam bana zulmediyorlar. Birşey benim oldu mu onu almaya
kalkışırlar Bense onların birşeylerini isteyecek olursam bana vermezler.
Bağışım onlara ulaşırsa onlar bana teşekkür etmezler Fakat onlara birşey
bağışlamazsam bu sefer bana söverler. Bir keder gelip kapımı çalsa, güler,
sevinirler Bir nimet bana arkadaşlık etse beni kıskanırlar Kalbime engel
olacağım. Onları özlemesin diye Ve onları görmemek için gözümü, gözkapaklarımla
örteceğim."
Şöyle denilmiştir: Sen
kıskancın kıskançlığından kurtulmayı arzu ediyorsan, durumundan onu haberdar
etme. Kureyşlilerden bir kişi şöyle demiştir: "Açığa çıktı mı nimeti
kıskanırlar Ve batıl sözlerle ondan dolayı iftira ederler Allah bir nimet
lutfedecek olursa O nimet düşmanlarının sözünün ona zararı olmaz."
Şu beyitleri söyleyen de
ne güzel söylemiştir: "Kıskancın kıskançlığına sabret Çünkü senin sabrın
onu öldürür. Ateş birbirini yer durur Eğer yiyecek birşey bulamazsa."
Bazı tefsir bilginleri
Yüce Allah'ın: "Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptıran o iki
kişiyi bize göster ki, onları en aşağılardan olanlardan olsunlar diye
ayaklarımızın altına alalım" (Fussilet, 29) buyruğu hakkında şöyle
demişlerdir: Cinlerden olan ile kastettikleri İblistir. İnsanlardan olan ile
kastettikleri de Kabildir. Çünkü İblis, küfür çığırını ilk açan kimse, Kabil de
öldürme çığırını ilk başlatan kimsedir. Ve bütün bunların aslı da kıskançlık
olmuştu. Şair der ki:
"Karga geçmiş
zamanlarda Güzel bir şekilde yürürmüş Ama kekliği kıskandı da onun yürüyüşü
gibi yürümek istedi. Bu sebepten o bir çeşit ayağı bağlıymış gibi yürüme
musibetine müptela oldu."
2- Allah'ın Bağışını
Kıskanma Hatası:
Yüce Allah'ın:
"Doğrusu Biz İbrahim soyuna da verdik" buyruğu ile daha sonra Yüce
Allah, İbrahim soyundan gelenlere Kitabı ve hikmeti verdiğini, onlara büyük bir
mülk verdiğini haber vermektedir. Hemmam b. el-Haris der ki: Onlar melekler ile
desteklenmişlerdi. Bununla Süleymanın mülkü kastedildiği de söylenmiştir ki,
İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir.
Yine ondan gelen
rivayete göre o şöyle demiştir: Mana şudur: Yoksa onlar Muhammed'i, Allah
kendisine kadınları helal kıldı diye mi kıskanıyorlar? Bu açıklamaya göre
verilen büyük mülk, Yüce Allah'ın Hz. Davudla doksandokuz hanımı, Hz.
Süleymanla da bundan daha fazlasını helal kılmış olmasıdır. Taberi ise, bundan
maksadın, Hz. Süleyman'a verilen mülk ile kadınların ona helal kılınması olduğu
görüşünü tercih etmiştir.
Maksat ise, yahudilerin
Eğer (Muhammed) bir peygamber olsaydı çok kadın nikahlamak istemez ve peygamberlik
görevi ile uğraşması buna fırsat vermezdi, şeklindeki sözlerini reddetmek ve
onları yalanlamaktır.
Yüce Allah bununla, Hz.
Davud ile Hz. Süleyman'ın sahip olduklarını yahudileri azarlayarak haber
vermektedir. Yahudiler de Hz. Süleyman'ın bin tane hanımı olduğunu ikrar edip
kabul ettiler. Bu sefer Peygamber (s.a.v.) onlara: "Bin kadın ha"
deyince onlar: Evet, üç yüzünü mehir vererek (nikahlamış idi). Yediyüzü ise
cariyesi idi. Davud'un ise, yüz hanımı vardı. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Peki, birisinin bin tane hanımı, diğerinin yüz tane hanımının olması mı
daha çoktur, yoksa dokuz hanım mı?" Bunun üzerine yahudiler sustular. O
sırada Hz. Peygamberin dokuz hanımı vardı.
3- Peygamberlerin Çok
Evliliğine Dair:
Denildiğine göre,
Süleyman (a.s) peygamberler arasında hanımı en çok olan kişiymiş. Onun çokça
evliliğinin sebebi ise, kırk peygamber gücüne sahip oluşu idi. Güçlü olan gücü
kadar çok nikahlanır.
Denilir ki: O, çok
evlenmekle aşiretinin çoğalmasını istemiştir. Çünkü her bir kadının birisi baba
tarafından, diğeri de anne tarafından olmak üzere iki kabilesi vardı.
Böylelikle o, bir kadınla evlendi mi, o kadının mensub olduğu iki kabilenin de
kalbini kendisine bağlıyor ve bu yolla kabileler düşmanına karşı ona yardımcı
oluyordu.
Yine denildiğine göre,
bir kimse ne kadar takvalı ise, onun da şehveti o kadar yüksektir. Çünkü
takvalı olmayan bir kimse, etrafını gözüyle seyreder ve dokunur. Nitekim, Hz.
Peygamberden gelen haberde: "İki göz zina eder ve eller de zina eder"
diye buyurulduğu rivayet ediliyor. Bakmak ve dokunmak, bir çeşit şehvetin
gereğini yerine getirmek olduğundan bunlar cima gücünü azaltır. Takva sahibi
olan kimse ise, harama ne bakar ne de dokunur. Böylelikle şehvet onun nefsinde
bir arada toplu olarak kalır ve bunun sonucunda o, daha çok cima gücüne sahip
olur.
Ebu Bekir el-Verrak der
ki: Cima dışında her bir şehvet (arzu) kalbi katılaştırır. Ancak cima, kalbi
arıtır. Bundan dolayı peygamberler de bu işi yapıyorlardı.
4- Peygambere İman
Edenler ve Ondan Yüz Çevirenler:
Yüce Allah'ın:
"Onlardan bir kısmı ona iman etti" yani bir kısmı Peygamber
(s.a.v.)'a iman etmiştir. Çünkü, daha önce ondan sözedilmiş bulunmaktadır. O da
kendisinden kıskanılan kimsedir.
"Bir kısmı da ondan
yüz çevirdi" ondan yüz çevirip ona iman etmedi.
(...) Ona"
zamirinin Hz. İbrahime raci olduğu da söylenmiştir. O vakit anlamı şöyle olur:
İbrahim soyundan gelenlerden kimisi ona (İbrahim'e) iman etti, kimisi de ona
iman etmekten yüz çevirdi. Bu zamirin Kitaba raci olduğu da söylenmiştir.
Doğrusunu en iyi bilen
Allahtır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN